@LEM SİTE SİZLERİ DÜŞÜNÜR......
   
 
  KİTAP ÖZETLERİ
1)SUÇ VE CEZA------------------- KİTABIN ADI : Suç ve Ceza KİTABIN YAZARI : F.M. DOSTOYEVSKİ KİTABIN YAYIM MAKSADI : Hayattaki Bazı Acı Ve Sıra Dışı Olayları İnsanlara Aktarmak KİTABIN ÖZETİ : Dört aydan beri evin kirasını verememişti bu yüzden evin sahibi onu mahkemeye verecekti. Uzun süreden beri hasta olmasına rağmen yaşlı Teteri kadının evine gidebilirdi. Daha önceki yüksüğe 1.5 Ruble veren kadın yeni getirdiği saate baktı ve “1.5 Ruble” dedi. Raskonikov kabul etmek zorundaydı çünkü kata çıkana kadar kimseyle karşılaşmamıştı. Yaşlı kadın, kız kardeşi ile beraber kalıyordu evde. Çok zengin olmasına rağmen, kız kardeşi hiç miras bırakmayacaktı. Kız kardeşini çoğu zaman döver, onun her işini takip etmesi gerektiğini düşünürdü. Raskolnikov 1.5 Rubleyi aldı ve dışarı çıkıp bir meyhaneye gitti. Marmeladov yan masada oturuyor olmasına rağmen taşınıp sohbet etmekten kendini almamıştı. Marmeladov eşini çok seviyordu ve üç çocuğunu da; ama çok içyordu. O kadar ki ailenin geçimi için Sonya fahişelik yapmak zorunda kalmıştı. “Ne kadar fedakar bir kız bu Sonya” diye düşünmekten kendini almamıştı. Raskolnikov Marmeladov ‘un evine gittiklerinde eşi haykırışla onları yumruklamaya başladı. Hep içiyordu ve evdeki 20 Rubleyi götürüp içkiye vermişti. Marmeladov Raskolnikov cebindeki 50 Kapik’i oraya bırakarak uzaklaştı. Eve geldi, yorgundu. Nastasya bir mektup getirdi. Raskolnikov heyecanla okumaya başladı mektubu. Annesinden gelmişti mektup. Annesi kız kardeşi Dunya’dan bahsediyordu. Dunya, Luzhin adında çift memurluğu olan 45 yaşındaki biriyle evlenecekti. Hem Luzhin onların eşyalarıyla beraber Petersbur’ga gelmesi için yardım edecek, gelmelerini sağlayacaktı. Annesi, 60 mil ötedeki tren yoluna gitmek için bir araba ayarladığını, trende ise 3 ncü sınıfta güzel bir yolculuk yaptıktan sonra Petersburg’a gideceklerini ve onu çok özlediğini yazıyordu. Raskolnikov “Bu evlilik olmayacak” diye düşündü. Dışarı çıktı ve birkaç saat dolaştıktan sonra yorgun düşüp bir yerde uyukladı. Kötü bir rüya gördükten sonra uyandı. Eve gitti. Saat 7’ye yaklaşıyordu. Saat uygundu. Aşağıdaki baltayı alacak kimseye gözükmeden yaşlı tefeci kadının evine gitti. İçeri girerken onu kimse görmemişti. 2 nci katta boya yapan adamlarda onu yukarı çıkarken farketmemişlerdi. Tefeci kadının evine girdi ve ona bir kültablası uzattı. Kadın kültablasına bakarken baltayı kafasına indirmişti. Kadının ölü bedeni yerde yatıyordu. İçeri daldı ve dolaptan sadece rehin verilmiş, birkaç parça altını cebine aldı. Yaşlı kadının kız kardeşiyle içeride karşılaştı. Kızın şaşkın bakışları altında baltayla onu da öldürdü. Doğrusu bir kişinin toplumdaki binlerce kişinin refahı ve mutluluğu için ölmesinin bir zararı yoktu. Üstelik bu tefeci kadın çok kötü biriydi. Kapıda birkaç kişi kapıyı vuruyorlardı. Hiç evden çıkmayan tefeci kadının, çıkacağı tutmuştu. Raskolnikov titriyor, dışarı çıkıp her şeyi itiraf etmek istiyordu ama yapmadı. Dışardakilerden biri kapının içeriden sürgülü olduğunu fark etti. Yaşlı kadına bir şey olduğunun farkına vardılar. İki kişi Kapıcıyı çağırmak için aşağı indi. Bu kaçmak için tam fırsattı, Raskolnikov kapıyı açtı, hızla merdivenlerden inmeye başladı, aşağıdan gürültü gelmeye başlayınca Raskolnikov boyacıların dairesinin kapısının arkasına saklandı ve kapıcı ile üç adam yukarı çıkınca o da dışarı çıkıp değişik bir yol üzerinden eve gitti. Baltayı aldığı yere bıraktı. Çok korkmuştu ve titriyordu. Aldığı mücevherleri ve kıymetli takıları dışarıda bir yerde saklamayı ihmal etmedi. “2 gün geçti hala uyanmadı” diye düşünüyordu Üniversite arkadaşı Razumikin. Doktor Zozimov hastalığı atıp kendisine geleceğini söylüyordu. Ama Raskolnikov uyanınca arkadaşını ve doktoru isteksiz bir vaziyette evden kovdu ve dışarı gidip bir bara oturdu. Eski gazeteleri okurken yanına gelen bir polis memuru melenkolik ve deli bir ruh haliyle cinayetten bahsedip, üstü kapalı her şeyi anlattı. Korktuğunu, endişelendiğini hiç hissettirmedi. Ertesi gün eve geldiğinde annesi ve kız kardeşi Dünya’ nın kendisini beklediklerini gördü. Çocuğun halini gören anne şaşkınlıkla titriyordu. Onu ertesi gün bay Luzbinin geleceği görüşmeye çağırırken korkmuştu. Ertesi gün bay Luzbin onları ziyaret etttiğinde, Raskolnikov haklı çıkmanın gururu ile gülüyordu. Bay Luzbin kız kardeşi çok aşağılamış, onların fakir bir aile olduğunu değerlendirerek fazla istekte bulununca evden kovulmuştu. Hemen ardından Raskolnikov “elveda” diyerek evden ayrıldı. İnanamıyordum. Annesi oğlunun bu tavırla doğrusu ağlamaktan başka yapacak bir şeyleri yoktu. Raskolnikov melenkolik halde evi terkederken her nasılsa arkadaşı Ramuskin’e onları emanet etmeyi de ihmal etmemişti. Bay Marmeledov’un cenazesi için evine gittiğinde Sonya’da oradaydı Sonya’ya karşı inanılmaz bir his içindeydi. Ailesi için Sonya’nın yaptığı fedekarlık onun gözlerini büyülemişti. Birkaç gün boyunca Sonya’yı düşündü ve fırsat buldukça onunla konuşmaya çalışarak geçirdi vaktini. Polis memuru porifiri Raskolnikov’un (Mihailovis adında genç biri cinayeti işlediğini itiraf etmiş olmasına rağmen) cinayet işlediğini biliyor ve onun psikolojik durumunu bildiği için, itiraf etmesi için onu sıkıştırıyor ama tutuklamayacağını söylüyordu. Cinayeti işlediğini Sonya’ya itiraf etmişti. Sonya’da Raskolnikov’a “gidip teslim olmasını, yere kapanıp Allah’tan ve insanlardan özür dilemesini” istiyordu. Sonuç olarak Raskolnikov vicdanının verdiği acıya dayanamayıp suçunu polise itiraf etti. 1.5 yıldır Sibirya’daydı Raskolnikov. Petersburg’ a, Razumukin ve kardeşi Dunya evlenmişlerdi. Mahkeme Raskolnikov’un iyi hali, parayı kullanmadığı, daha önceki yaşamında verimli bir üniversite öğrenimi yaptığı, fedakar kişiliği ve kendi kendine teslim olmasından dolayı, çok az bir cezayla 8 yıl kürek mahkumiyetine çarptırıldı. Raskolnikov’u Sonya her gün ziyaret ediyordu. Sibirya da ailesi ile sürekli mektuplaşan Sonya, Ramuzkin ve Dunya’nın tek haber kaynağıydı. Raskolnikov,Sonya’nın sevgisi ile hayata bağlandı ve geleceğin planlarını beraber hayal etmeye başladılar.----------------------------- 2)BİR DÜĞÜN GECESİ--------------- KİTABIN ADI :BİR DÜĞÜN GECESİ KİTABIN YAZARI :Adalet AĞAOĞLU YAYIN EVİ :REMZİ KİTABEVİ BASIM YILI :1984 SAYFA SAYISI :363 1.KİTABIN KONUSU :Fitnat hanımın torununun düğününde yaşanan olaylar. 2.KİTABIN ÖZETİ :Bütün olaylar Ankara’da birkaç saatlik düğün esnasında geçer.Her biri ayrı yollar tutturmuş üç çocuk anası Fitnat Hanımın torunu Ayşen evlenmektedir.12 Mart hadiselerinden bir süre sonradır.Fitnat Hanımın büyük oğlu İlhan eski bir milletvekili, halen işini bilir zengin bir insandır.Karısı Müjgan da bu burjuva hayatına uymuştur.Fitnat Hanımın öğretim üyesi olan küçük kızı Aysel marksisttir ve yeğeninin düğününe gelmemiştir.Aysel’in kocası Ömer de Siyasal Bilgilerde profesör iken marksist düşüncelerinden dolayı bir ara görevinden uzaklaştırılmışsada tekrer görevine dönmüştür.Fitnat hanımın diğer kızı ressam Tezel inançsız ve bedbin bir marksistse de , dönemin adamı olmaya yanaşan solcuları göre göre onlara olan inancını da kaybetmiştir.Tezel iki defa evlenip boşanmıştır,bohem bir hayat sürmektedir.İlhan kızı Ayşen’in anarşistler eline düşmekte olduğunu fark ederek onu bir general oğlu olan Ercan’la alelacele evlendirmektedir. 3.KİTABIN ANA FİKRİ:Bir ailenin nasıl dağıldığı ve çocukların nasıl kötü yollara saptığı anlatılıyor. 4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Fitnat hanım:Üç çocuk anası yaşlı bir kadın. İlhan:Fitnat hanımın büyük oğlu ve milletvekili. Ayşen:Fitnat hanımın küçük torunudur. Müjgan:İlhanın karısı. Aysel:Fitnat hanımın küçük kızı ve öğretim üyesi. Ömer:Ayselin kocası ve aynı zamanda profesör. Tezel:Fitnat hanımın diğer kızıdır ve inançsızdır. 5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap genel itibarıyla konu olarak çok güzel fakat yazar o dönemin siyasi olaylarını romanda çok aşırı şekilde irdelemiş.Eski dönemlerdeki yaşantılar bence şimdikinden çok farklı değil. 6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Adalet AĞAOĞLU Ankara Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi Fransız dili ve edebiyatı bölümünü bitirdi.(1950).TRT program dairesi uzmanlığı , bu dairede başkanlkık görevlerinde bulundu;1970’teradyodan ayrıldı.Radyo ve sahne için oyunlar yazdı.Üç oyun yapıtıyla TADK 1974 Tiyatro ödülünü aldı.Taşrada eski eşraf ailelerinin yaşamı,Cumhuriyet döneminde toplumsal değişimin yol açtığı sarsıntılar,gibi konuları öykü ;(Sessizliğin ilk sesi 1978 ;Hadi gidelim1982) ve romanlarında (Ölmeye yatmak,1973 ; Bir düğün gecesi ; Yaz sonu 1980 ; Üç beş kişi 1984)konu edindi.Yaşamı ve edebiyat hayatıyla ilgili anıları Göç temizliği (1985),deneme –eleştiri yazıları Geçerken (1986) yapıtlarındadır.------------------------ 3)BİR İÇİM SU--------------------- KİTABIN ADI BİR İÇİM SU YAZARI Refik Halit KARAY YAYIN EVİ İNKILAP ve AKA KİTAPEVLERİ BASIM YILI 1982 (üçünçü basım) 1.KİTABIN KONUSU: Doganın güzellikleri ve tarihi olaylarla ,günümüzdeki yaşam ve arasındakı ilişkiler. 2.KİTABIN ÖZETİ: Doganın nasıl bir yapısının oldugunu bu yapısının insanlara olan etkilerini ve bu etkilerin insanda oluşturduğuduygu ve düşünceleri acıklıyor. İskenderun ve Amuk ovasında arpalar sararmış bugdaylar yemyeşildi; ama çiftçisi ,tarım ordusunun yüz yerinden yaralı,cigerler yanık ve gönlü üzgün ama kahraman birer erleridir. Dünya ve dünyada herşey daha iyi olmalıydı. Buradan Fırat kıyılarına kadar bir yolculuk yapıyor buralarda da daganın kompleks yapısını ortaya koyuyor. Buradanda Fıratı gecerek Lübnan yamaçlarına geliyor. Gezdigi yerlerde günlük hayattan bahsediyor. Gezdigi yerlerde daha önceden yaşanan tarihi olaylardan bahsediyor. 3.KİTABIN ANAFİKRİ: Doganın güzelliklerini tanıtmak ve insana dogayı sevdirmektir. 4.KİTAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARINN DEĞERLENDİRİLMESİ : Kitapta belirli bir kahraman yok sadece yazar olayları yaşıyor gibi anlatıyor; yazısında ise yazarın dogayı cok sevdigi dikkat cekiyor. 5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitapta belirli bir kahraman olmamakla beraber olayların cok sade ve kısa olması belirli bir yargıya varılamıyor.günlük olayiar ise şuanda hercegine belirli yerler hariç raslanmamaktadır. Olayları yazar kendisi yaşıyor gibi anlatması kitaba akıcılık katıyor. 6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Refik Halit KARAY:Fransızların Hatay dahil Suriyeyi mandasına aldıgı zamanlarda roman yazarlıgına başlamıştır. Kitapları; Kadınlar teknesi, ilk adam, ayın ondördü, bir avuç saçma, bu bizim hayatımız, bir içim su, çete, deli, dişi örümcek, dört yapraklı yonca, ekmek elden su gölden, iki cisimli kadın, ikibin yılın sevgilisi, İstanbul’un bir yüzü, karlı dagdaki ateş’tir.----------------------- 4)BİR KADIN DÜŞMANI--------------- KİTABIN ADI : Bir Kadın Düşmanı KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri Güntekin KİTABIN YAYIN EVİ VE ADRESİ : Matbaacılar Sitesi No:38 Bağcılar-İSTANBUL BASIM YILI : 1990 BİR KADIN DÜŞMANI Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Sara’nın babasına ve arkadaşı Nermin’e yazdığı mektuplardan ikinci bölümde ise romanın ikinci kahramanı olan Homongolos’un ölmüş olan arkadaşına yazmış olduğu mektuplardan oluşmaktadır. ROMANIN ÖZETİ SARA’NIN MEKTUPLARI Sara annesi ile birlikte babasından ayrı İstanbul’da yaşayan genç bir kızdır. Babası bir paşa olduğu için Erzurum’da görev yapmaktadır. Sara babasının yanında Erzurum’a İstanbul’un şaşalı yaşantısından kopamadığı için gitmek istememektedir. Hatta arkadaşının düğününe bile İstanbul’un eğlenceleri yüzünden gitmek istemez. Sara çok güzel bir kızdır. Kendisi de bu güzelliğinin farkındadır ve insanların ona karşı olan ilgisi onun çok hoşuna gitmektedir. Sara Marmara’nın bir kasabasına, dayısının zeytinliğine geziye gider. Bu kasabadaki insanlar Sara’yı görmek için adeta birbirleriyle yarış ederler. Sara bu kasabaya çok ısınmıştır burada hep birinci şahıs olarak görülür. İstanbul’da ikinci olmaktansa burada birinci olmak onun çok hoşuna gider. Sara’nın dayısının kızı Vesime Remzi adlı bir ziraat müühendisi ile nişanlıdır. Remzi Bey’in Sara’ya karşı garip bir zaafı vardır. Remzi Bey nişanlısına olan sahte ilgisiyle Sara’ya adeta meydan okur. Sara ise bunun intikamını Remzi Bey’i baştan çıkararak alacaktır. Ancak amacı Vesime’nin yuvasının yıkmak değildir. Bir gün Sara bir vapur gezisine çıkar. Bu gezide birisini denizde boğuluyor şekilde görürler ve kaptanı uyarırlar. Kaptan ise bunu umursamaz. Sebebinin ise boğulan bu kişinin muziplik yaptığını bilmeleridir. Bu kişi Homongolos’un ta kendisidir. Sara bu kasabada çok eğlenmektedir ve geceleri gündüz etmektedir. Kasabadan bir saatlik yürüyüş mesafesinde bir spocu gurubunun kampı vardır. Daha sonraları bu kamptaki erkekler de kasabadaki eğlencelere katılırlar. Homongolos bu sporcu grubunun lideridir fakat eğlencelere katılmak istemez. Herkes Homongolos’un nasıl birisi olduğunu çok merak etmektedir ve Homongolos’u davetlere ve eğlencelere katılması için sporculara ısrar ederler. Sporcularda onu zorla ikna ederler. Onun davetlere katılmamasının sebebi olarak kadınlardan kaçtığını ve bir kadın düşmanı olduğunu düşünürler. Homongolos Afrika zencileri gibi kısa kıvırcık saçları, çıkık alnı, Japonlar gibi çekik gözleri olan çok çirkin bir adamdır ve Sara ondan hoşlanmaz. Fakat kızların Homongolos’a karşı meraktan ileri gelen bir ilgisi vardır. Homongolos’un ise kızların bu ilgisi umurunda bile değildir. Homongolos’un Sara’ya karşı hiçbir ilgi göstermemesi Sara’yı çok şaşırtmaktadır. Çünkü Sara ilk defa böyle bir muameleyle karşılaşmaktadır. Homongolos’un çekingenliği neşeye dönüşür. Fakat onun bayanlara karşı münasebetsizce konuşmaları insanları rahatsız etmeye başlar. Bayanların ona karşı ilgisi onlara patavatsızca, küçük düşürücü ve kırıcı sözler olarak geri gelir. Onu bu münasebetsizliği dayanılamayacak bir hal alır. Daha sonra özür diler ancak onun bu patavatsızca ve kırıcı sözlerinin ardı arkası kesilmeyecektir. Sara ise Homongolos’un bitmek tükenmek bilmeyen terbiyesizliği yüzünden ona büyük bir ders vermek ister ve onu baştan çıkarmaya çalışır. Sara her fırsatta Homongolos’a yanaşmaya çalışmaktadır. Homongolos’un kırıcı sözlerinden etkilenmiyormuş gibi yapar. Ona güler yüz ve sevecenlikle yaklaşarak onu etkilemeye çalışır. Çeşitli bahanelerle ya da davetlerle onula daha sık birlikte olmaya başlar. Sara Homongolos’u kendine aşık ederek ondan bir an önce kadınların intikamını almak ve kadınların zaferini ilan etmek ister. Güzelliğini son derece etkin olarak kullanır. Sara’nın kendine karşı çok büyük hayranlığı vardır. Güzelliğine aşırı derecede güvenmektedir ve asla yaşlanmak istemez. Sara bu amacına ulaşabilmek için kendisine bazı ortaklarda edinmiştir. Bu ortaklar Homongolos’un Sara ile birlikte olmasını sağlamakta ve onun hakkındaki raporları Sara’ya ulaştırmaktadır. Sara amacına ulaştığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştır. Artık Homongolos Sara’ya aşık olmuştur ve Sara artık amacına ulaşmış olduğundan hiçbir şüphesi yoktur. Sara daha sonra Homongolos’un feci bir şekilde can verdiği haberini alır. ------------------- 5)BİR KADIN KAYBOLDU--------------- ESAT MAHMUT KARAKURT BİR KADIN KAYBOLDU İnkilap ve Aka Basımevi Cemalnadir sok. No:24 İstanbul 1974 yılı KONU:Bir aşk yaşarken dikkat etmemiz gereken hususlar. ANA FİKRİ: Bir aşk yaşarken karşımızdaki kişiyi çok iyi tanımamız, özellikle o kişinin evli olup olmadığına,,yaşamımıza uygun olup olmadığını dikkate almamız ve bunun sonuçlarını önceden düşünmemiz gerekmektektedir. KİTAPTAKİ ŞAHISLAR: NECMİ: Hayatına çok düşkün, düşüncesiz hemen aşka gelen, yalnız kendini çok sevdiren bir insandır. Orta yaşlıdır. İki kadını da kendine bağlamayı bilmiş bir kişidir. HÜMEYRA: 23 yaşlarında, çok güzel ancak düşüncesiz ve yalnız aşka inanan bir kişidir. SELMA: Orta yaşlı bir kadındır. Necmi’ye ölesiye bağlı ve onu hiç kimseyle paylaşmak istemeyen ve o da aşkın gücüne inanan, sağlam bir kişiliğe sahip bir kadındır. AVUKAT:Selma’nın abisidir.O da aşka inanan korkusuz kendine güvenen bir insandır. Olaylar karşısında soğuk kanlılıkla mücadele etmiştir. ŞAHSİ GÖRÜŞÜM: Bu kitapta ilk dikkatimi çeken şey, yazarın kitabı anlatım tarzı olmuştur.Sanki olaylarda var ama; bir melek gibi, bir kamera arkasından bakıyormuşçasına anlatıyor. Örnek verecek olursak”şöyle yapıyorlar…” demiyorda ”şöyle yaptığını görüyoruz” diyor. Film gibi cereyan eden olaylar, insanın okudukça okuyasını getirdiği için etkiliyor.Rahat anlaşılırbir dil kullanılmış. Hoş bir kitap doğrusu. YAZAR: Türk romancılarımızdandır. Diş hekimliği okulunu (19249,hukuk fakültesini (19309 bitirmiştir. Gazetecilik ve galatasaray lisesinde öğretmenlik yapmıştır.Aşk ve serüven romanlarıyla ün kazandı. Birçok yapıtı filme alındı. ESERLERİ: “Ömrümün Tek Gecesi”,”Allahaısmarladık”,”kadın Severse”,”Ankara Ekspresi”,”Kadın İsterse”,”Son Gece”,”ilk ve Son”,”ölünceye kadar”,”sokaktan gelen kadın”,”Dağları Bekleyen Kış”,”Çölde Bir İstanbul Kızı”,”Bir Kadın Kayboldu”,”Altadatacağım”,’’Son Tren’’. -------------------------------------- 6)YABAN-------------------------- YABAN YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Yakup Kadri Karaosmanoglu romanci kisiliginin en güçlü asamasini “Yaban” romani ile vurgular. Romanin ana konusu Kurtulus Savasi dönemindeki köy gerçegiyle bir Türk aydininin karsi karsiya gelmesidir. Romanin kahramani Ahmet Celal, Çanakkale’de aldigi bir kursun yarasiyla sag kolunu kaybeder. Harp malulü bir gazi olarak yapayalnizdir. Istanbul’un isgali üzerine hizmet eri Mehmet Ali’nin Porsuk çayi yöresindeki köyüne gider. Sehirden her gün gazete getirterek coskuyla savasi izler. Firsat buldukça köylülere durumun önemini anlatir. Köylüler agalarina baglidirlar. Onun yalan yanlis sözlerinin etkisiyle Ahmet Celal’i dinlemezler. O köyde umdugu yakinligi bulamaz. Köylülere göre Ahmet Celal bir yabandir. Konusmasi, tavirlari, giyimi, düsünceleri, duyarligiyla onlarin dünyalarinin disindadir. Kafasindaki, benligindeki acilardan kurtulmak için buraya gelmistir. Ama olaylar bunun olanaksiz oldugunu gösterir. Ilk günden beri köye uyum saglamaya çalisir. Fakat nedenini bilmedigi etkenlerden dolayi uyum saglayamaz. M.Ali’ye göre bunun sebebi, her gün tras olmak, bu dagin basinda sabah aksam dis firçalamak, saç taramak ve geceleri kitap okumaktir. Ama bunlar A.Celal’in tutkularidir. Ahmet Celal’in bu ilk defa Türk köylüsüyle karsi karsiya gelmesidir. Yoksulluk, cahillik ve pislik içerisinde yüzen köylülerimizin yürekler acisi durumuyla adeta soke olur. Çiplak doganin ortasindaki bu köyde herkes, çikarci Salih Aga’nin buyrugu altindadir. O ne derse olur. Yillar yili emek verdigi hizmet eri Mehmet Ali bile subayina degil, agasina inanir. Mehmet Ali’nin anasi Zeynep Kadin ile kardesi Ismail, Ahmet Celal’in bulabildigi dostlaridir. Ailenin reisi olan Zeynep Kadin, zor kosullarda bile bir mese kütügü kadar saglamdir. Ismail yasina göre daha çocuksu ve cüce görünüslüdür. Bütün bu olumsuz durumlara üzülen genç Subay bunalim geçirir. Hava almak için çiktigi bir günde komsu köyden bir kiza elinde olmayarak asik olur. Bu askini Donkisot ile Dulcine’ye benzetir. Köyde Mustafa Kemal’in açtigi Kurtulus Savasini anlatmaya çalisan Ahmet Celal’a kimse inanmaz. Köy halki baska anlayis içindedir. Her yil köye gelen Seyh Yusuf’un zehirli düsünceleri, köylünün inançlari olur. Ahmet Celal, okumus ile okumamis insanlar arasindaki o derin uçurumu tüm çiplakligi ile yasar. Anadolu’nun yüzyillar boyunca ihmal edilmisligini anlar. Hergün olup bitenleri ani defterine yazar. Öte yandan, Yunanlilar köyleri yagmalar, atese verir, halka iskence ederler. Bir gün Ahmet Celal’in bulundugu köye girerler. Köylüler kaçarak dereye gizlenirler. Ahmet Celal ise, herseye karsin, Türk askerlerinin gelecegine ve Zaferin onlardan yana olacagina inanir. Düsman onlari kolaylikla bulur, yakalayip köy meydaninda öldürür. Ahmet Celal ile Emine de vardir aralarinda. Genç subay, bir ara, karisikliktan yararlanarak Emine’nin elini tutar, birlikte kosmaya baslarlar. Düsman ates açar, ikisi de yaralanirlar. Zorlukla köyün mezarligina ulasirlar. Orada sabaha kadar beklerler. Ertesi gün yola çikacaklardir. Fakat Emine yürüyecek halde degildir yarasi agirdir. Ahmet Celal yazdigi bir defteri kizin eline sikistirir. Bilinmeyen bir gelecege dogru umutsuzca yürür gider. 4. ROMANDA KISILER VE ÖZELLIKLERI Ahmet Celal: Birinci Dünya Savasinda bir kolunu kaybeder ve Mehmet Ali’nin istegi üzerine onun köyüne yerlesir. Bütün köye tek basina karsi koyan güçlü bir karakter olarak karsimiza çikar. Ahmet Celal köylüleri kendine alistirmak istese bile, köyde umdugu yakinligi bulamaz. Iyi bir kisilige sahip olan Ahmet Celal Istanbul’da okumus ve sehir terbiyesi almis birisidir. Köylüler tarafindan dislaninca üzülür ve bunalim geçirir. Ahmet Celal’in akli fikri Kurtulus Savasindadir.(2) Kurtulus Savasi karsisindaki duyarligi anilarina, dünya görüsüne bagli olarak verilirken, bireysel durumlari, yalnizligi, içine kapanisi dengeli ruhsal çözümlerle yansitilir.(2) Salih Aga: Köyün en zengin adamlarindan biridir ve köyün agasidir. Kilik kiyafeti ile bir dilenciden farki yoktur. Kara çatlak topuklu ayaklari ile dikkati çeken Salih Aga çok kurnaz birisidir.Köyü adeta sömürür ve Zeynep Kadin’in tarlasina el koymak ister. Bütün köy halkini emri ve nüfuzu altina almistir ki köyde herkes ne yapacagina Salih Aga’ya sorar. Çikarlari yüzünden düsmana yardimci olan Salih Aga köy halkini kaderleriyle basbasa birakir. Mehmet Ali: Dört yildan beri hep Ahmet Celal’in yaninda kalmasina ragmen, köyde köylüden farki yoktur. Askerde uyumlu ve subayina bagli olan Mehmet Ali köye geldikten sonra karakter olarak degismistir. Bu gözlem Ahmet Celal’i su dogruyu saptamaya götürecektir. “Talim terbiye iyi örnek, bunlarin hepsi geçici seylerdir. Ve çevre degistirmedikçe, insan yetismesine imkan yoktur.” Mehmet Ali’nin sert tavirlari, onun gittigi yere uyum göstermesi baslica karakteridir. Bekir Çavus: Daha önce askerlik yapmis oldugu için Ahmet Celal’e öbür köylülerden bir karis daha yakindir. Konusmalariyla iyimser ve cahil olmasi göze çarpar. Düsünçe yapisiyla köylülerden farkli olmadigi izlenimi veriyor. Emine: Tipik bir Türk kizi. Ahmet Celal’a biraz sevgi göstermesine ragmen Mehmet Ali’nin kardesi Ismail ile evlenmistir. Bunun sebebi ise onun da köylüler gibi düsünmesidir ve Ahmet Celal’i yaban olarak adlandirmasidir. Köyün en güzel kizlarindan olan Emine zarifligi ve utangaçligi ile Ahmet Celal’in ilgisini çekmistir. Cahilligi ve bilgisizligiyle ne yapacagini bilemeyen Emine, halasina bagli birisidir. (2) Yakup Kadri Karaosmanoglu, Yaban, s, 276 5. ROMANDA YER VE ZAMAN “Yaban”da zaman olarak 1.Dünya Savasi’nin bitiminden (1918) Sakarya Zaferinin kazanilisina kadar (1922) olan süre alinir. Romanlarda genel olarak üç türlü zaman kullanimi vardir. Ileriye siçramali zaman kullanimi 2. Geriye siçramali zaman kullanimi 3. Kozmik zaman kullanimi. “Yaban”da ileriye siçramali zaman kullanilmistir. Bu süre 1918′den 1922′ye kadar oldugu için ileriye dönük denmistir. Roman, ani biçiminde yazilmistir. Yazar eserini Kurtulus Savasi siralarinda, Haymana ovasinin ortasinda Porsuk çayi kiyisindaki bir Anadolu köyünde yerlesen Ahmet Celal’in ani defteri olarak sunar. Nedeni bilinmemekle birlikte, köyün adi verilmemektedir. Giris bölümünde bunu söyle anlatir: (3) Garp Cephesi Kumandanliginin gönderdigi “Tedkik-i Mezalim Heyeti” o viranelerde, taslar altinda kömürlemis insan kemiklerini arastirirken bu kitabi teskil eden yazilari,ortasindan yirtilmis ve kenarlari yanmis bir defter halinde buldu.(3) (3) Yakup Kadri Karaosmanoglu, Yaban, s, 29 6. ROMANDA DIL VE ÖZELLIKLERI Yazarin dili zamanina göre bir aydin dilidir. Sonradan sadelestirerek Anadolu insaninin anliyabilecegi düzeye getirmistir. Bugün bile kitabin içinde kullanilmayan eski yabanci kökenli sözcükler vardir. Ama bu ilk yazildigindaki kadar degildir. Siradan bir kisi de bunu kolayca anliyabilir. Sik sik tasvirlerde uzun cümleler kullanmistir. “Onun, çok kere, küçük boz esegin tasiyamadigi en agir yükleri alnindan bir damla ter akmadan dimdik tasidigini görmüs ve tarlada, saatlerce belini dogrultmaksizin calistigina da sahit olmusumdur. ” -”Zeynep kadin, bir gün, bir komsu kavgasinda, paylasilmayan bir kocaman dibek tasini, husunetle teperek bir hamlede yere devirmisti. ” Yazar gene örneklerde de görüldügü gibi sik sik virgül isaretleri kullanmistir. Yakup Kadri, kisilerini verirken kaba bir tasvire girmez. Ayrintilar titizlikle seçilmis, anlatilan kisiyi yansitacak en tipik çizgiler kullanilmistir. Kisilerinin dis görünümüyle ilgili ayrintilarindan çok, kisiliklerinin disa vurumu olan davranislar anlatilmistir. Seyh Yusuf, Süleyman, Cennet gibi yan kisiler zaman zaman tanitilirken, serüvenleri islenir. Yapitin genel bütünlügüne bir canlilik kazandirirlar ve olay örgüsünü zedelemezler. (4) Çok basarili tasvirlerin yer yer yazarin baska bir romani olan “Erenlerin Bagi”ni hatirlatan atesli, çoskun bölümlerin ve keskin ruh tahlillerinin bulundugu eser, dünya edebiyat aleminin de dikkatini çekti. Alman basininda Yaban için su yazilmisti: “Bu tasvir, sarsici ve ihtirasli bir realistliktir. Ve kül renkli atmosfer o kadar içe giren bir güçle sekillendirilmistir ki, insan adeta azap duymaya basladigi zaman bile okumaga devam etmekten kendisini alamiyor. Bu çok enterasan romanin üslubu ve yapisi biçak kadar keskin bir zekanin hakim oldugu sarkli bir hikaye sanatiyla Avrupai kültür degerlerinin çok orjinal bir karisimini veriyorlar.” (4) Yakup Kadri ,Edebiyat-i Cedide dilinin etkisiyle yabanci sözcüklere ve yabanci dil kurallarina epey yer vermekle birlikte, 1.Dünya Savasi içinde kendine özgü bir üslup gelistirmistir. Yukarda da belirttigimiz gibi yazar kendi sagliginda, kendisi Yaban’i 11 inci baskisindan itibaren sadelestirmistir. Tasvir sanatini ustaca kullanmistir. “Askerlerin hepsi, toza topraga bulanmis derileri günesten pasli bakira dönmüs, sakallari diken diken uzamis, üst bas perisan bir haldeydi. Tam bir bozgun askeri!” Benzetme sanatini da iyi bir sekilde kullanmistir. Yukarda ki örnek tümcede bunu rahatlikla görebiliriz. (4) Yakup Kadri Karaosmanoglu, Yaban, s, 292 7. YABAN’IN TÜRK EDEBIYATI IÇINDEKI YERI (5) “Yaban” gerek Yakup Kadrinin romanlari içinde, gerekse Türk edebiyati tarihi açisindan ayri bir önem tasir. Yayimlandigi yildan bu yana da en çok tartisilan ve yazarini yücelten romanlarin basinda gelir. Bu, hem Türkiye tarihinin belli bir dönemine taniklik etmesinden, hem de bir tez romani olmasindadir. Nitekim ne zaman halk-aydin kopuklugundan söz edilse akla hemen “Yaban” gelecektir. (5) Önceleri, basindan beri kurtulus savasini destekleyen, sayginligini koruyan, romanciligini kanitlamis bir yazarin ürünü oldugu için övgüyle karsilanmistir. Getirdigi elestirideki dogruluk vurgulanir. Ama çok geçmeden Türk köylüsünü yanlis tanittigi, gerçekleri çarpittigi öne sürülecektir. Bu yargi aradan on yil geçtikten sonra geçersizlesir. Yaban 1942 de açilan CHP Roman Mükafatinda yayimlandiktan on yil sonra Sinekli Bakkal’in ardindan ikinci gelir. Yaban Yakup Kadrinin yazdigi romanlar arasindan köye yönelik tek eseridir. Konusu açisindan düsünüldügünde diger romanlardan farklidir. Ama Yaban sanatçinin romanlarinin olusturdugu bir zincirdir. Bir Sürgün, Kiralik Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban ve Ankara Türkiyenin son yetmis yillik döneminde yazilmis genis bir yapitlar toplulugudur. Örneklerde gördügümüz gibi Yazar realist oldugunu kanitlayabilmistir. Roman’in yazildigi yillara bakarsak bu bir basaridir. Türk Edebiyati’nda yazilan ilk gerçekçi, köy sorunlarina cesaretle egilebilen romanlardan biri de Yaban’dir. Bu roman mevsimlik degildir ve tazeligini, gerçekçiligini koruyan bir eserdir. Yakup Kadri’nin köye ve köylüye yaklasimi daha farklidir. Ona göre bu insanlarin sanki savasla hiç alakalari yok gibidir. “Askere çagrilma” olayi olunca savasla ilgilenirler. Milli Mücadeleye karsi köylülerin tavriyla Ahmet Celal’in tavri birbirinin tam karsitidir. Bozgundan sonra geri çekilen düsman askerlerinin yaptiklari zülum bile tepkiye yol açmaz. Köy halki bu durumu hosgörüyle kabullenir. Bir kolunu onlar için veren Ahmet Celal ise deliye dönecektir. Çoskun bölümlerin ve ilginç anlatimlarin bulundugu eser, dünya edebiyat aleminin de dikkatini çekti. Önce Max Schults tarafindan Almancaya, sonra Alessandra Scalar tarafindan “Terra Madrique” adiyla Italyanca’ya çevrildi. (6) Vedat Nedim Tör gerçegi dile getirdigi için Y.Kadri’yi alkislar. Bu romanda köy ve köylü çevresinde örülen “edebiyat maskesinin” alasagi edildigini belirterek Türk sanatçisina toplumsal bir görev yükler.(6) (5) Yakup Kadri Karaosmanoglu, Yaban, s, 13 (6) Vedat Nedim Tör, Kadro s,16,Nisan 1933 (7) “Bu romanda, yillar yili yüzüstü birakilmis olan köylü ile aydin arasindaki uçurum gösterilmek istenmistir.” 8.ROMAN’IN ELESTIRISI VE DEGERLENDIRMESI Romanda belirtildigine göre, sehirden gelmis her aydin, köylü için bir “Yaban”dir. Eserin birçok yerlerinde yukardaki örneklerde görüldügü üzere köylü-aydin iliskisi üzerine, roman sinirini asip makale sinirina giren ve yazarin kisiligini açikça ortaya koyan sahifeler vardir. Yazarin deyimiyle “hikayeyi bölük pörçük eden bu feryadimsi hutbeler” ve bu çesit olaylarla Yaban’in hemen her tarafi tiklim tiklim doludur. Bu tutum, realist bir eserde, roman teknigi bakimindan bagislanamayacak önemli bir kusurdur.(7) Ahmet Celal köylülerle kaynasip kendini yenilemek istemektedir. “Onlar gibi olmak, onlar gibi oturup kalkmak, onlarin diliyle konusmak. Haydi bunlarin hepsini yapayim. Fakat onlar gibi nasil düsünebilirim? gibi sorularla bunun bir yerde imkansiz oldugunu vurgular. Kisi ile toplum arasindaki uyum tek dis görünüsle olmaz. Kisi düsünce ve hissetme yönüyle ayni olmalidir. Romanin tezine bu açidan bakilinca degisik bir vurgulama ortaya çikiyor. Aydin ile köylü arasindaki uzakligin romanin tezi oldugunu ileri süren elestirmenler, bu kopuklugu, Osmanli döneminde oldugu gibi, yalnizca kültür ikilesmesinden dogan bir kopukluk gibi görüyorlar. Karaosmanoglu bunu da dile getiriyor kuskusuz, ama Yaban’da vurgulanan karsitlik, vatani kurtarmak için savasan ilerici aydinlarla Kurtulus savasi’na inanmayan gerici köylüler arasindadir. Ahmet Celal ile köylüleri ayri dünyalarin insani yapan, okumus kentli ile cahil köylü arasindaki farkli tutumlardir. Ne diyor Ahmet Celal? “Türk entelektüeli yedi devlete harp açmistir. Türkiye’nin karanlik semalarinda Mustafa Kemal adi bir safak yildizi gibi parliyor. Bunun etrafinda bazi peykler beliriyor, fakat inanilacak sey degil. Ben savasi istemeyenlerin arasinda yasiyorum. ” s(103-104) “Vatan delisi, millet divanesi” Ahmet Celal’in köylüler arasinda böylesine yapayalniz kalmasinin nedeni onlarla paylasamadigi bu idealdir. Durmadan bu tema’yi isler Karaosmanoglu. Daha önce askerlik yapmis oldugu için Ahmet Celal’a bir karis daha yakin olan Bekir Çavus ile de aralarinda söyle bir konusma geçer örnegin: -Biliyorum beyim sen de onlardansin emme. -Onlar kim? -Aha, Kemal Pasa’dan yana olanlar… -Insan Türk olur da, nasil Kemal Pasa’dan yana olmaz? -Biz Türk degiliz ki, beyim. -Ya nesiniz? -Biz islamiz. Elhamdülillah… O senin dediklerin haymana’da yasarlar. (s 200-201) Gerçi savasta dövüsenler, ölenler yine bu köylülerdir, ama onlar aydin subaylarin yönettigi bilinçsiz bir sürüdür. Ahmet Celal’a göre, yedi devlete savas açmis milliyetçi aydinlar var, ama gerçek millet yok. Onun için zafer kazanilirsa bile köylülerin degil de, topraklarin kurtulacagini söylüyor. (7) Cevdet Kudret, Türk edebiyatinda hikaye ve roman,s,166 Mustafa Kemal ve Yandaslari Kurtulus Savasi sirasinda kurtaricilik görevini üstlenmislerdir.Karsilarinda, onlara ve ulusa degil, Istanbul’da halifeye inanan kitle vardir. Köy halki gazete okumadigi ve dis dünyadan haber alamadigi için Mustafa Kemal’i tanimiyor. Ahmet Celal köyden geçen Kemalist subaylardan söz ederken “Bunlar bir ordunun alelade subaylari olmaktan ziyade yeni bir mezhebin öncüleri gibidir” der.Ahmet Celal’in kendisi de bir Kemalist degil mi? Ona inanmayanlar gibi onu düsman belleyip linç edecek hale gelmemis midir? Ama Isa kendisini çarmiha gerenleri bagislar çünkü onlar ne yaptiklarini bilemiyorlar.” Ahmet Celal’da, düsman köyü yakip yikarken, o “mahser gününde” köylüleri bagisladigini söyler çünkü “bunlarin hiçbiri ne yaptigini bilmiyor.” Romanin hemen hemen yarisindan itibaren savasla ilgili haberler, konusmalar ve olaylar ön plana çikarken buna kosut olarak Ahmet Celal ile köylüler arasindaki iliskinin niteliginde bir degisiklik göze çarpar. Türk köylüsü aydini yadirgiyor ve ona yaban! diyor. Çünkü bu iki insan arasinda asirlarin açtigi ve henüz kapanmayan korkunç bir uçurum vardir. Bu ayrilik onlarin dillerini, itikatlarini ve görenek tarzlarini da birbirinden ayirmistir. Türk aydinina gelince: O da Türk köylüsünü tanimiyor. Çünkü bu kalabalik asirlardan beri tabiatin ortasinda köylüyü unutmustur. (8) Disinden, tirnagindan artirarak besledigi, hükümetin sihhati için doktorundan, ahlak ve imani için mualliminden, bakimsiz topraklari için ziraatçisindan ve hayvanlari için baytarindan, yollarindan, elektiriginden ve suyundan istifade edememis ise kabahat kimin? Köylünün, duygusu basit, düsüncesi geri, dili islenmemis ise onu bu halde birakmis olarak suç sehirlinin degil midir?(8) Bütün yukaridaki saydigimiz seylerden yoksun olan köylünün sehirliden farkli olacagi kesin. Aydinlar bu köylü kitlesi için ne yapti? Yillarca köylüden faydalanarak ve onu dag basinda yalniz biraktiktan sonra simdi ne bekleyebilir. 1920 döneminde Türkiye 1.Dünya Savasindan çiktiktan sonra Kurtulus Mücadelesi’ni baslattigi zaman halk yorgun ve bitkin idi. Millet savas istemiyordu, tarafsiz kalmak onlar için hayat mücadelesi idi. Geri kalmisligin ve Ahmet Celal’i dislamalari o dönemde normal bir davranis olarak karsilanir. Çünkü onlar ne yaptiklarini bilmiyorlardi ve köylüler kendi aralarinda yapi itibariyla fazla gelisemediler. Köylerde okul olmadigi için insanlar okuyamiyor ve yazamiyordu. Eser, Milli Mücadeledeki köyü, kötü ve eksiksiz taraflari ile karsimiza getirirken, Türk köylüsü biraz abartilmistir. O dönemdeki köylülerin sosyal ve psikolojik yapilari ihmal edilmistir. Çatlak ve sabirli dudaklari, günesten yanmis uzun çehresi ve rengini atmis saçlari ile köylü yabanci istilaya karsi kin ve nefret içerisinde idi. Memleketteki sosyal ilerleyisin bir sonucu olarak, köylüler yavas yavas memlekete özlem duymaya baslamislardi. (8) Yakup Kadri Karaosmanoglu, Yaban, s,274 Yakup kadri’nin (Yaban), 1923′de yazilsaydi belki yakilabilirdi. Fakat on yil sonra, Karaosmanoglu’nun coskun bir içtenlikle destekledigi devrimlerin yapildigi yillardir. Gele neklerine ve Islam Ideolojisine bagli Anadolu halki ve köylüsü bu devrimleri benimsemis degildir. Barbarlarin Yiktigi Köyler Ahalisine adli ve 1922 tarihli köy hakkindaki yazida söz konusu köylü, Karaosmanoglu’nun gidip gördügü ve acisina saygi duydugu köylüdür. Yaban’daki köylü ise 1932 yilindaki Kadro’cu Karaosmanoglu’nun düsündügü ve herseyin önce tutuculugu ve gericiligin kaynagi olarak gördügü Anadolu köylüsüdür. 9. SONUÇ Bu tezin amaci köylü ile aydin arasindaki uçurumu Kurtulus Savasi gerçegi içinde dile getirmektir. Kurtulus savasini o sicakligi ile anlatan romanda kisiler rollerinde uygundur. Zaman kullanimi Türk romanlarinda en çok gördügümüz ileriye dönük bir zaman kullanimidir. Olay örgüsü klasik roman türü içinde belli dügümlerle birbirine iyi bir sekilde baglanmis bir romandir. Bu eserde sehirliye karsi düsmanlik hisleriyle dolu köylülerin hayati vardir. Bu güzel denilebilecek hiç bir hareketi, hiçbir sanati yoktur. Yaban’in bize tarif ve tasvir ettigi köylü, Orta Anadolu’nun bagri yanik topraklarinda kavrulup kalmis bir tek köyün halkidir. Fakat Yaban’i okuyan yabancilar ve hatta bir çok sehir insanlari diger köylülerimizin de böyle olmadigini bu eserin neresinden anliyabileceklerdir? “…Görüslerimi özetlersem, örneklerle gördük ki: a. Bu romanda, yillar yili yüzüstü birakilmis olan köylü ile aydin arasindaki uçurum gösterilmek istenmistir. Romanda belirtildigine göre, sehirden gelmis her aydin, köylü için bir “Yaban” dir. b. Yazar, romanda köy insaninin kendi iliskilerini ve toplumsal olaylar karsisindaki tavrini islerken, genellikle inandirici olabilmistir. Bunda, ortaya koydugu günlük olaylarin sunulusu kadar olayla ilgili kisilerin çizimindeki basarinin da payi vardir. c. Yazar, Sakarya savasindan sonra, düsmanin yakip yiktigi bölgelerde Heyet ile birlikte yaptigi bir inceleme gezisinde, gördüklerini hikaye ve makale biçiminde anlatmisti. Bunlar arasinda, Düsmanin yaktigi “Köyler Ahalisine” adli yazida köylü ile aydin arasindaki uzakliga deginen ve aydinin köylüyü yüzüstü birakmasindan yakinan sanatçi ayni konuyu Yaban romaninda islemistir. d. Roman, ani biçiminde yazilmistir. Olaylar bir Anadolu köyünde yerlesen Ahmet Celal’in ani defteri olarak sunulur. e. Yaban’da sive taklidi yapilmadigi zaman daha dogal görünen konusmalar kullanilir. Bunlarda kisilerin iç dünyalarinin belirtilme amacindan çok, durum ve günlük olaylarin yansitilmasi gözetilir. f. Ahmet Celal’in katilamadigi Kurtulus Savasi karsisindaki duyarligi, anilarina, dünya görüsüne bagli olarak verilirken, bireysel durumlari, içine kapanisi dengeli ruhsal çözümlerle yansitilir. g. Eserin bir çok yerlerinde köylü-aydin iliskisi üzerine, roman sinirini asip makale sinirina giren sayfalar vardir. Bunu önsözde kendisi de açiklayan sanatçi, “Yaban, bir objektik romani degildir. Bu, ne bütün manasiyla bir roman, ne bütün manasiyla bir sanat ve edebiyat isidir. Yaban, çölde bir feryattir.” der. h. Yaban Cumhuriyet Halk Partisi’nin koydugu roman armaganinda ikinciligi kazanmistir. Yaban’da dikkati çeken bir nokta da hayvan benzetmeleridir. Diger romanlarda karsilasmadigimiz kadar hayvanlara bu denli çok basvurulmustur. Bu köyün Insanlari “her biri kendi yuvasinda kunduza dönmüs” (Yaban,s,237). Yazarin burda amaci dogayla insanlari bütünlestirmekten çok, köylülerin ilkelligini, içgüdüleriyle yasayan hayvanlar gibi dogaya yakinliklarini vurgulamaktir. Hayvana en sik benzetilen iki kisi var romanda: Emine ile evlenen Ismail ve kurnaz Salih Aga. Romanda ilginç bir sekilde kullanilan doga ögelerinden biri de bitkiler. Bir karsitligi simgeleyen iki tür bitki var Yaban’da: kurulukla, çoraklikla, çürümüslükle çagrisim yapan bitkiler. Diger tarafta hayat, güzellik ve canlilikla çagrisim yapan bitkiler vardir. “Yetim boyunlarini” büken, “hazin hazin köklerine bakan”, “iki karis yükselmeden sararmis zavalli ekinler” (s 91,s 84) Dogadaki bu çorakligini yayginlastirmak için bu kez bitkilestirir köylüleri “Bu isirganlar, bu kuru ülkede “yabani ot gibi” bitmis kuru bitkiler olurlar. Yaban’in dokusunda kullanilan teknik, örneklerle verildigi gibi açikliga kavusmustur. Karaosmanoglu bütün romani boyunca kuru, hastalikli, pis ve çorak bir doga imgesi yaratmistir. Öbür taraftan çesitli yollardan köylüleri bu dogayla bütünlestirerek fizik planindaki nitelikleri moral plana da yansitmayi da basarir. Y.Kadri’ye göre köylü-aydin uçurumunun sorumlusu Türk aydinidir. Ama olaya derin açidan bakacak olursak Osmanli egitimi ve yönetimi büyük rol oynar. Köylü her zaman dag’da unutulmustur ve köylüyü egitecek, gelistirecek adim atilmamistir. Vergi toplanacagi zaman, köyleri sömüren bir yönetim vardi ve Osmanli döneminde bu böyle devam etti. Ta ki Kurtulus Savasi döneminde kültür ikilesmesi farki daha da büyütmüstür. Köylü bütün olaylar karsisinda duyarsizdir çünkü onlar düsünce itibariyla kendi aralarinda fazla gelisemediler. Insan çevre içinde yapi ve akil yönünden ilerleyebilir. Ahmet Celal ise çevre’nin genis oldugu Istanbul’da yetismistir. Köydeki çevre ise her zaman ayni ve degismeyen çevre oldugu için o yörenin halki Ahmet Celal’i “Yaban” olarak adlandiriyor. Köylüler suçsuzdurlar ve ne yaptiklarini bilemezler. Köylü, duygusunu, düsüncesini, elini anliyamadigi ve hayat sartiyla uyusamadigi için sehirliye yabanci diyor. Fakat sehirli için de duygusunu, düsüncesini, dinini anliyamadigi ve hayat sartlariyla uyusamadigi köylü yabandir. Kusur kimde? Köylünün duygusu, basit, düsüncesi geri dili islenmemis ise onu o halde birakmis olarak suç sehirli’nin degil midir? Köylüyü çaresiz, zavalli birakirken hiç bir merhamet ve sorumluluk duymamisdir. Günün birinde kolu ve kanadi kirilip da, köye isinamamis ise suç kimindir. Roman tek yönlü ele alinmistir. Aydin kendi bakis açisini ölçü olarak almis ve köylünün kendisine bakisini anlatmistir. Burada üzerinde durulmasi veya baska bir deyisle elestirilmesi gereken iki yön vardir. Öncelikle yazarin yaklasimi veya anlattigi olaylar objektif kriter olarak alinip genele maledilemez. Bütün köylüler yazarin anlattigi köylüler gibidir diyemeyiz. Romandaki yazarin köylüleridir. Onlar yazarin duygu ve düsüncesinin ürünüdür. Aydin ve köylü arasindaki uçurum sorunsali kitapta çok farkli ele alinmistir. Köylü suçlanmis , kötülenmistir aydin tarafindan. Köylü aydinin gözünde kötüdür, degersizdir. Ama bunun en büyük sorumlusu de aydinin kendisidir. ------------------------------------- 7)BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ-------------- KİTABIN ADI : BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ KİTABIN YAZARI : HALİD ZİYA UŞAKLIGİL YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP VE AKA YAYIN EVLERİ ANKARA CAD.NO.95 – İSTANBUL BASIM YILI : 1984 1.KİTABIN KONUSU : Aşkın bir gence çektirdiği ızdıraplar. 2.KİTABIN ÖZETİ : Yağmurlu bir gecede Hüsam,karısı ve çocukları İsmet ile Fuad evde otururlarken yaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla birlikte gelmesini ister.Hüsam’ı en yakın arkadaşı Vecdi’nin yanına götürür.O gece Vecdi hayata gözlerini yumar ama Hüsam’a kara bir defter bırakır.Bu,Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir.Hüsam defteri okumaya başlar… Vecdi ile Hüsam çocukken bir yatılı okulda kader arkadaşı olurlar.Vecdi’nin bir de halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir kızı vardır.İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam Nigar’a aşık olurlar.Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur.Vecdi Hüsam’a olan ve çocukluk yıllarından gelen samimi arkadaşlıktan soğur,çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz,ona fazla ilgi göstermez olur Kendisini onlardan uzaklaştırmak ister.O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu kaybeder.En sonunda İstanbul’a tekrar döner ama kalbinde hala o aşk acısı vardır.Birgün kolu yüzünden kaptığı bir rahatsızlıktan dolayı kendisini yataklarda bulur.Yağmurlu bir gecedir ve Hüsam’ı yanına çağırttırır. O gece Vecdi,Nigar’ın aşkını kalbine gömerek hayata gözlerini kapar.Hüsam ise Vecdi’nin kendisi için ne kadar fedakarlıklarda bulunduğunun farkına o gece bir ölünün; Vecdi’nin defterini okuyarak varır… 3.KİTABIN ANA FİKRİ : Gerektirtiğinden çok mutlu olan insanların mutsuzları anlayamamaları. 4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Yazar kitaptaki bütün olaylarda duygusallığı ön plana çıkarmıştır. Kitaptaki olaylar üç kişi etrafında gçmektedir.Bir doktor olarak geçen Vecdi,öğrencilik yıllarında delidolu,olgunluk yıllarında ise kalbindeki aşk acısıyla birlikte herkesten kaçmak, uzaklaşmak isteyen bir rol içerisindedir. Bir şair olan Hüsam mesleği gibi şair ruhlu hayattan sadece zevk alan ve zevkli yönlerine yönelen bir kişi. Nigar olayda iki erkeğin arasını açan birisi olarak gözükse de; kendisi bunun farkında olmayan kitapta odak nokta olan kişi. 5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Kitapta olaylar Servet-I Finun zamanında olmasına karşın kitabın dili anlaşılacak kadar sade yazılmış. Yazar,olaylarda duygusallığı ön planda tutup;olaylar arasında her nekadar zaman ve mekan bakımından kopukluklar olsada kitaba bir sürükleyicilik kazandırmıştır. 6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ : Halit Ziya Uşaklıgil (1866 - 1945) Halit Ziya, Hacı Halil Efendi’nin üçüncü çocuğu olarak 1866’da İstanbul’da doğdu. İstanbul’da Askeri Rüştiye’ye giden Halit Ziya, babasının işleri kötü gitmeye başlayınca, annesiyle birlikte İzmir’e dedesinin yanına gönderildi. Öğrenimini İzmir Rüşdiyesi’nde sürdürdü (1878).İzmir’e dönüşünde rüştiye öğretmenliğine başladı ve akabinde Osmanlı Bankası’na girdi. İstanbul’da Reji Genel Müdürlüğü’nün başkâtiplik teklifini kabul ederek İzmir’den ayrıldı (1893). Reji’deki çalışma günlerinde Servet-i Fünun’a da katılarak edebi faaliyetlerini yoğunlaştıran Halit Ziya, Meşrutiyet’ten sonra bir süre Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde Batı Edebiyatı okuttu. Sonra Mabeyn Başkâtibi oldu (1909). Buradan ayrıldıktan sonra memuriyete dönmeyen ve tüm zamanlarını edebiyata veren Halit Ziya, 23 Mayıs 1945 tarihinde İstanbul’da öldü. Doğum tarihi 1866 Ölüm tarihi 23 Mayıs 1945 Eserleri *Nemide Bir İzdivacın Tarih-I Muakaşası , Bir Yazın Tarihi , Onu Beklerken , Sanata Dair Kırk Yıl. *Bir Ölünün Defteri , Bir Mıhtıranın Son Yaprakları , Solgun Demet , Aşka Dair , Bir Acı Hikaye. *Ferdi ve Şürekası , Nakıl Bir Şi’ri Hayal , İhtiyar Dost , Saray ve Ötesi. Mai ve Siyah , Bu Muydu? , Sepette Bulunmuş Kadın Pençesi *Kırık Hayatlar , Hey Hat , Bir Hikaye-I Sevda İzmir Hikayesi , Aşk-I Memnu , Küçük Fıkralar , Hepsinden Acı. ----------------------------------------- - DİRİLİŞ--------------------- DİRİLİŞ 1. KİTABIN YAZARI :LEVİ TOLSTOY 2.YAYIN EVİ :ADA YAYINLARI 3.BASIM YILI : 1996 4.SAYFA SAYISI : 446 5.KONUSU Zengin ve hızlı bir yaşam süren bir prensin geçmişte yaşadıgı bir ilişkiden dolayı kötü durama düştüğünü hissettiği bir kadına yardım etmeye karar vermesi ve adalet sistemindeki yanlışlıklar ile cezaevlerindeki uygulamalardan bahsediliyor. 6.KİTABIN ÖZETİ Nehlüdov soylu ve genç bir prenstir,yaşadıgı hayattan sıkıldığı ve geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyduğu bir sırada,öğrencilik yıllarında iken teyzelerinin evinde hizmetçilik yapan ve bir beraberlik yaşadığı,Katyuşa adındaki kadına jüri üyesi olduğu bir duruşmada rastlamış hem onu bu durumdan hemde kendisini vicdan azabından kurtarmak için Katyuşa’ya yardım etmeye karar vermiştir. 7.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER Diriliş gerçekten okunmaya değer bir kitap,özellikle adalet sisteminin işleyişi hakkındaki düşünceler ilgi çekici,her harbiyeliye tavsiye ediyorum.---------------------------- 9)AŞIK VEYSEL HAYATI VE ESERLERİ---------------------------------- 1894-1973) Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü’nde doğdu. Yedi yaşında iken çiçek hastalığına yakalanarak gözlerini kaybetti. Babasının telkiniyle saz çalıp şiir söylemeye başladı. Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla yurt çapında tanındı. Köy Enstitülerinde halk türküsü öğretmenliği yaptı. TBBM tarafından özel bir kanunla kendisine maaş bağlandı. Halk şiirinin başarılı örneklerini verdi. Şiirlerinde dünyanın geçiciliği, ölüm, kardeşlik, birlik-beraberlik ve sevgi gibi temaları işledi. Şiirleri, Dostlar Beni Hatırlasın adı altında bir kitapta toplandı. Şiirlerinden örnekler; GÖNÜL BİR GÜZELİ SEVMİŞ Gönül bir güzeli sevmiş ayrılmaz Dolanır peşinde çoban misâli Hiç kimse bu derdin dermânın bilmez Azmış yaraları perişan hali Lokman çâre bulmaz yoktur Eflâtun Yârdan ayrılması ölümden çetin Elde endaz ettim bu aşkın atın Terkettim sılayı vatanı ili Ferhat Şirin için kestiği taşlar Benim senin için döktüğüm yaşlar Seni yaksın beni yakan ateşler Yaktı bu sinemi savruldu külü Arılar bal için bekler petekler Alır her çiçekten verir emekler Mecnun Leylâ için pınarı bekler Ben de bir yâr için olmuşum deli Evvelden var idi bu sevda bende İlikte damarda cesette canda Ölünce hû çeksin kemiğim sinde Dünyâda durunca Veysel’in dili ———————————————————– GÜZELLİĞİN ON PAR’ETMEZ Güzelliğin on par’etmez Şu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa Tâbirin sığmaz kaleme Derdin dermândır yâreme İsmin yayılmaz âleme Âşıklarda meşk olmasa Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk’olmasa Güzel yüzün görülmezdi Bu şak bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Âşık ve maşuk olmasa Senden aldım bu feryâdı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana âşık olmasa-------------------------- 10)BİR KUÇAK ÇİÇEK------------------ 1.KİTABIN KONUSU: Bir savaş sonrası kör olan teğmenin nışanlısıyla gberaber yaşadıkları olaylar 2.KİTABIN ÖZETİ: Nüfus Müdürü emeklisi olan rahmetli Necip Efendinin kızı Bedriye ile Şimşeklerin Ahmet Efendinin oğlu, Teğmen Selim’i nişanlanmasıyla olaylar başlar. Kız onsekiz, oğlan ise yirmi bir yaşındaydı.Komşu çocukları oldukları için önceden tanışıyorlardı.Bedriyelere gelip giden Zilha Kadının yardımıyla , komşu kapısı önünde Selimle Bedriye beş dakikacık konuşup, el sıkıştılar.Onlar için bu konuşma, bir konuşmadan daha çok bir anlaşma niteliğindeydi.Elleri birbirinden kolay kolay ayrılamamıştı. Bir zaman sonra Selim İstanbul’daki alayına gider ve bir süre sonra savaş patlak verir.Selim, üç ay içinde siper vuruşmalarına alıştı.Tabi bunu yaparken vatan sevgisinin yanısıra Bedriyeye ulaşma özlemi vardı.Daha sonra vuruşmada Selim’in akciğerinde iki kurşun kalmış,bir gülle parçası ile de kafa kemiği kırılmıştı;ama ölmedi,ancak iki gözü de görmez oldu. Hastahanede doktorların artık hiç göremeyeceğini söylememesine rağmen o artık herşeyin farkındaydı.Almanya’ya yolladılar,ama onlar da Türk doktorlarının teşhisini doğru bulmuşlardı. Daha sonra annesini görmek için memleketine giderken annesinin öldüğünü,evlerinin kapalı olduğunu trende öğrendi.Bir yandan acı acı ağlar,bir yandan da onun kendisini bu durumda görmediğine sevinir. Trenden indikten sonra dayısının evine gider.Ama onlar da kör,kendi işini bile halledemeyen birisine yardım etmek istemezler.O da bunun farkına varınca Fatma’ya evini temizletir ve yerleşir. Zilha Kadın, Bedriye’yle bertaber Selimi görmeye gelirler.Ama bundan Selim’in haberi yoktur.Bu görme işlemi bir müddet devam eder.Bu süre içinde Selim Bedriye’den bahsetmez.Bir müddet sonra mahallede Selim dul bir kadın bulursa onunla evlenecek ,kendisine baktıracakmış diye dedikodu çıkar.Bunun üzerine Bedriye üzülür ve Zilha Kadına bu durumu öğrenmesini ister.Selime niye Bedriyeyi sormuyorsun deyince; Selim:”Nasıl sorayın Zilha bacı,bak ben ne oldum.”diyerek ağlar. Yan tarfta konuşmayı dinleyen Bedriye de ağlar.Bedriye ona varmak istediğini ve evleneceği tek kişinin o olabileceğini,onu her haliyle sevdiğini ve kabul edeceğini söyletir.Bunun üzerine Selim de kabul edince evlenirler. Ortaokul öğretmen ve öğrencileri onlara hediye olarak kucaklar dolusu çicekler getirirler.Çocuklar Selimin dizlerine sarılarak:”Seni unutmayacağız,siz bizim için gözlerinizi verdiniz.” der ve ağlarlar.Selim de ağlayarak:”İki gözüm değil,bin gözüm olsaydı da sizin o parlak gözleriniz uğruna verseydim.”der. 3.KİTABIN ANA FİKRİ: Günlük hayatımızda acısıyla tatlısıyla birçok olaylarla karşılaşabiliriz. Özellikle kötü olaylar karşısında insanlar güzel olaylara nispeten biraz daha fazla üzülmektedir. Okuduğumuz bu parçada hayatında büyük ve çok zor acılar çekmiş bir insan potresi çizerek karşımıza çıkan Selim gibi bu kötü olaylar bizi hiç bir zaman yıldırmamalı; hatta ve hatta bu olaylar bizler daha fazla hırs ve azim vermelidir. Bunlarak ek olarak bu duygu ve düşüncelerle yeşeren beraberliklerde hiçbir zaman solmaz ve kırmızı şarap misali giderek tatlışarak ve aynı şekilde güzelleşerek devam eder. Unutmayalım ki sabır ile perçinleşen duygular her zaman güzel ve sağlıklı meyveler verir. 4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Teğmen Selim:Vatanına son derece bağlı,seve seve canını feda etmeye hazır,yürekli ve fedakar bir kişi.Bedriyeyi çok seven ama kendi kör olduğu için onun hayatını karatmak istemeyecek kadar dürüst ve anlayışlı bir yapıya sahip. Bedriye:Selimi deliler gibi seven,güzel ve alımlı.Sevdiğini ne olursa olşsun bağlı kalabilecek bir yapıya sahip. Fatma:Hizmetçi Zilha Kadın:Bedriye ile Selimi birleştirmek için elinden ne geldiyse yapan, ikisini de çok seven bir büyükleri. 5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap son derece güzel ve bizim ders almamız gereken çok konu olduğunu açıkça anlatıyor.Ayrıca vatan için neler yapılabileceği, ne kadar fedakar olmamız gerektiğini gösteriyor.Okunması gereken bir eser olduğuna inanıyorum. 6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: 29 Mart 1883’te doğdu. Ancak kısa bir süre okula gitti, kendi kendini yetiştirdi. Girdiği (1906) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde 1908’den sonra müfettiş olarak çalıştı. Büyük Millet Meclisi kurulunca Anadolu’ya geçti. Ortaelçilikle Azerbaycan (Bakü)’da 4-5 yıl kaldıktan (1920-1924) sonra İstanbul’da bir süre Kabataş ve Galatasaray liselerinde tarih-coğrafya öğretmenliği yaptı. Tahran elçisi (1925-1930), Elazığ milletvekili (1930-1932), Kabil (1932) elçisi oldu. Bilecik milletvekili ve CHP Genel Sekreteri seçildi (1941), 1945’te genel sekreterlikten ayrıldı. 1946’da tekrar Bilecik milletvekili oldu 1908’de Tanin gazetesinde, 1911’de Çığır ve 1925’te Meslek dergisinde hikayeleri çıktı ise de sanat hayatına, Ayaşlı ve Kiracıları bir yana, 1946’ya kadar uzun bir ara verdi. Bu tarihten sonra yayımladığı hikayelerle sevilen, aranan bir hikayeci oldu. Hikayelerinde M.S., M.Ş.E., Mustafa Yalınkat, M. Oğulcuk… gibi çeşitli imzalar kullandı. Hayattan aldığı konuları konuşur gibi, temiz bir dille, sadelik, içtenlik ve rahatlıkla edebiyatsız, oyunsuz yazdı Hikayeleri: Birinci Kitap(1946), İkinci Kitap (1946), Bu ilk baskıya girmiş, girmemiş hikayeleri sonradan yeni başlıklarla tekrar yayınlandı: 1. cilt Temiz Sevgiler (1965), 2. cilt Ev Ona Yakıştı (1972). Muzaffer Uyguner’ce derlenen Bütün Eserleri 14 kitapta toplandı (1983-1992). Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları (1983), Vassaf Bey (1983), Miras (1988). Hikaye kitapları: Otlakçı (1983), Mendil Altında (1983), Sahan Külbastısı (1983), Veysel Çavuş (1984), Bir Kucak Çiçek (1984), İhtiyar Çilingir (1984), Hava Parası (1984), Bizim Nesibe (1985), Kelepir (1986), Gödeli Mehmet (1986), Güllüce Bağları Yolunda (1992). Daha sonra Gönül Kaçanı Kovalar (1993) ve Tahran Günlüğü (1998) yayımlandı. HİKAYE KİTAPLARI; Birinci Kitap(1946) İkinci Kitap (1946) Temiz Sevgiler (1965) Ev Ona Yakıştı (1972) Otlakçı (1983) Mendil Altında (1983) Sahan Külbastısı (1983) Veysel Çavuş (1984) Bir Kucak Çiçek (1984) İhtiyar Çilingir (1984) Hava Parası (1984) Bizim Nesibe (1985) Kelepir (1986) Gödeli Mehmet (1986) Güllüce Bağları Yolunda (1992) Gönül Kaçanı Kovalar (1993) Tahran Günlüğü (1998) ROMANLARI; Ayaşlı ve Kiracıları (1983) Vassaf Bey (1983) Miras (1988)
FURK@N
 
Daha hiç link yok!

Senin linkin burada olsun mu?
O zaman buraya kaydını yaptır:
=> Kayda git
aşkını ölç
 

hasaplamalar
 
sablon
SAYI ISLEMCISI S.1.0
1.sayi
2.sayi
sonuç

©2008 www.htmlkod.tr.gg
haritaa
 

saat kaçç?
 



More Cool Stuff At POQbum.com

 
Bugün 20 ziyaretçikişi burdaydı!
ESEN KALIN.HEP MUTLU OLUN... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol